26 Şubat 2010 Cuma

I am a fan of the theater, my dear..



Çizgiyi çok çok eskiye çekebiliriz. Hastalığın tanımını çok daha erken koymuştuk biz kendi içimizde. Bugün buraya yazan diğer arkadaşların dediği gibi ama umudumuzu hiç yitirmedik. Hep bir ümit döndük geleceğe baktık. Gelecek dediğimiz de öyle çok uzun vade değildi. Bir doksan dakika, hadi çok iyi niyetliysek bir tur dedik Avrupa'da.
Çizgiyi o kadar eskiden çekmeyelim. Sorunun başını daha kısa bir zaman öncesinden belirleyelim, keza insanoğlu iyi şeyleri hafızasına kazırken kötü şeyleri çabuk unutur. Çok doğal bir savunma mekanizmasıdır. Yakın zamana bakalım. Kötü grafiğimizdeki son noktalardan birinden başlayıp devam edelim. Milli takımımız Güney Afrika'ya gidemedi. Şimdi dönüp konuşmak kolay tabi ama gidemeyeceğimiz çok belliydi. 3 büyüklerimiz Avrupa'dan elendi. Kulüp bazinda da farkli bir durum yok.
Harcanan paranın, verilen emeğin, beslenen umudun bu kadar da karşılığının alınmadığı bir durumda umudun hala bu kadar "positive feedback" döngüsüyle geri gelmesi inanılmaz. Bu noktada futbol endüstrisi yatıp kalkıp taraftara şükretmeli. Ve bu vefalı futbol taraftarına çektirdiği eziyete son vermek için somut adımlar üretilmeli. 15 senedir bitmeyen bir stad var. Aziz Yıldırım son seçimlerde taraftarlarına 3 şampiyonluk sözü verdi. Vizyonumuz, becerimiz bunlarla mi kısıtlı? Kıramayacak mıyız zinciri?
Ben dün akşam maçları izlemedim. Tiyatrodaydım. Şehir Tiyatroları'nın sergilediği "Cabaret" adlı oyunu izledim. Türkiye'de tiyatronun durumu da ayrı tartışmaların konusu. O tartışmaların detayına girmeden doğruluğunu kabul edersek, kaynak, ödenek yokluğunda dünyaca ünlü bir müzikali koymuşlar sahneye. Helal olsun demekten başka bir şey yok.
Ben kız arkadaşıyla tiyatro - maç kavgasında, maçtan yana olacak adamlardanım. Hani belki kavga çıkmasın diye tiyatro derim en iyi ihtimalle. Ama belki de önceliklerimizi gözden geçirmek lazım. Futbol belki de şımardı Türkiye'de. Dünya - Avrupa arenasında yediği tokatları "Yarabbi şükür yağmur yağdı" diyerek geçiştirecek yüzsüzlüğe geldi belki de. Belki de asıl tokatın seyirciden gelmesi lazım.
Yönetim istifa diye veryansinlarla değil, bilinçli organize hareketlerle.. Bu işi finanse eden, bu işin özü olan seyircilerin ipleri ellerine almasının vakti geldi. Bu iş dibe vurdu artık kanımca. Geçmişteki başarıların rahatlığı son kaçış yolumuz olduysa, top oynamaktan, oyun izlemekten bıktıysak ve de bizi bıktıranlar da salmışlarsa işi çayıra ya düzeltmek için bir şeyleri başlatmalıyız ya da dediğim gibi paraya aç bir sürü alternatif var. Kaynakları oraya yönlendirmeliyiz.
Son günlerde ekonomi haberlerinde çok gezen bir muhabbet var. Türkiye 2001 krizinden çok şey öğrendi, bugün bankalarımız, finans sektörümüz mevcut dertli zamanları iyi geçiriyor diye. Temel ve teknik konularda çok haklı bir söylem. Türkiye 2001de batti, çok ciddi reformlarla bugün geldiği noktaya geldi. Biz de bu sabah kalktığımızda şunu söyleyelim, 25/02/10da Türk futbolu battı, reforma gidelim. Bir düşünün bakalım,eğer ki artık futbolumuzun dibe vurduğunu kabul edip, kaliteyi yukarıya çekmeye, oyunu güzelleştirmeye karar verirsek neler neler yapabiliriz, neler başarabiliriz?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder