19 Şubat 2010 Cuma

Avrupa Ligi lağvedilsin


Dün akşam izlediğim iki maçtan sonra Avrupa Ligi'nin Avrupa futboluna ve futbol seyircisine hiç bir şey kazandırmadığına kanaat getirdim. Hatta şu turdan sonra bile kupaya devam edilmese kimse itiraz etmemeli.

Özellikle Atletico Madrid-Galatasaray maçı beni bu düşünceye itti. Aman Allahım, sanki hayatımın en uzun 90 dakikasıydı. Uzun süre sonra Galatasaray maçı izlemeye dışarıda bir mekana gittim. 60. dakika civarı eve dönmemek için kendimi zor tuttum. Mekandaki diğer insanlar da kendi aralarında muhabbete dalmışlardı ve ekrana ara sıra göz atıyorlardı. Skora çoktan razı iki takım futbolcuları bitse de gitsek modunda takılırken centilmenlik anlaşmasını Keita bozdu.

Caner'in zeka ve yetenek tutulması yaşadığı bir dakika sonrası- hoş yetenekli olduğu çok tartışılır- Leo Franco her zaman olduğu gibi kaleye iyi gelen bir topu içeri buyur etti. Vuruş ne kadar güzel olursa olsun ceza sahası köşesinden ve uzak direğe gelen bu topu almalıydı derken söz konusu Leo Franco olunca sözümü geri alıyorum. Sonrasında zaten yese skandal olacak pozisyonları bile zar zor kurtardı ve bugünkü gazetelere bir de baktım ki bir anda "Leo Franco iyi maç çıkardı" olmuş. Ömer Çatkıç'ı bile tercih ederim Leo Franco'ya.

Bu arada ben Giovani dos Santos kadar sahada iyi saklanabilen bir oyuncu görmedim. Oynadığı 55 dakika boyunca bırakın topa değmeyi, topun oynandığı kareye bile girmedi.
Keita'nın golünde hemen oracıkta bitiverdi ve gol sevincine dahil oldu, beğendim bu durumu, takım arkadaşlarıyla kaynaşmış.

Maç Şampiyonlar Ligi maçı olmayınca, şöyle bir Şampiyonlar Ligi marşı çalınmayınca, orta sahada bayrak sallanmayınca olmuyor galiba yahu. Futbolcular da iplemiyor maçı.
Vasat takımlar arasında kupayı en fazla ipleyen işi sonuna kadar götürüyor.

Lille-Fenerbahçe maçına gelince bence Deniz Barış'ın kariyerini ve Guiza'nın FB kariyerini özetleyen pozisyonlar yaşandı. İlk yarıda Alex'in kaptığı ve Guiza'ya aktardığı topta Ertem Şener garip bir şekilde heyecan yaptı, sesi yükseldi. Onun dışında istisnasız herkes Guiza'nın atamayacağını biliyordu ve beklenen oldu. Deniz ise etrafında kimseler yokken kafa atmak istediği topa omuz atınca yıllar yılı defalarca gösterdiği kazmalığı bir kez daha gözler önüne serdi.

Örneğin Deniz Barış-Gökhan Zan ikilisinin defansın göbeğini oluşturduğu bir takımın Barcelona deplasmanına gitmesi ihtimalini düşünüyorum, tarihe geçen maçlardan biri olurdu.

Onun dışında aynı Afrika Kupası maçı gibi bir maç oldu. Defans ile forvet arası 60 metre mesafe vardı, topu kapan yerini boşaltıp topu sürüp hücuma çıkıyordu, Bilica'nın bile yaptığı gibi. Sonunda maçın kalitesine yakışacak şekilde bireysel hatalardan goller geldi.

Burada 1-0 galibiyet yetecek olsa bile Lille gibi bir takım karşısında mağlup olmanın hiçbir olumlu tarafı yok. Aldığın sonuç bir üst seviyeye hazır olmadığını gösteriyor ki bu kadar harcanan paraya karşılık kabul edilebilir bir şey değil bu.

Tur şansları ile ilgili bir dahaki hafta bir şeyler karalarız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder