25 Ocak 2010 Pazartesi

Futbol asla sadece futbol değildir klişesi




Avrupa’da top koşturan Kolo, Yaya Toure, Keita, Abdul Kader Keita, Kalou, Drogba gibi pek çok yetenekli oyuncuya sahip ve fiziki olarak da korkutucu durumdaki Fildişi Sahilleri ile, zeka ve tekniğini ön plana çıkarmaya çalışan Cezayir arasındaki mücadelede heyecan ve eğlence katsayısı üst seviyedeydi. Fildişi erken öne geçti, Cezayir ilk yarı biterken uzaktan güzel golle beraberliği buldu. 89’da Keita’nın 30 metreden şutu çatala giderken, kimsenin aklına 90+1’de inatçı Cezayir’in tekrar beraberliği yakalayabileceği gelmemişti. Cezayirliler sevinç kutlamalarına devam ederken uzatmanın ilk dakikasında buldukları golle çılgına döndüler.

Bundan sonrası ise bahsettiğim heyecan, eğlence ve korku dolu dakikaların tavan yaptığı anlardı. Fildişi bütün hatlarıyla bastırıyor, Avrupa kondisyonerlerinin eğittiği Afrikalı bedenlerin performansları göz kamaştırıyordu. Sadece yumrukların atıldığı, gardların unutulduğu bir boks maçına dönüşmüştü mücadele. Karşılıklı kaçırılan goller, şaşırtıcı Afrikalı kaleci performansları, ortada kalan topa birbirleri üzerine gelen 2 lokomotif edasıyla hareketlenen oyuncuların yarattığı korku dolu anlar, profesyonellikten uzak sağlık görevlileri, saha amirleri, yedek kulübeleri; ben eğlenmeyeyim de kim eğlensin. İlk defa çağdaş futbola dair hareketler sergiliyorlar diye düşünüyordum, son dakikalarda Cezayir top yapmaya başlayınca, ama futbol ironik bir şekilde güzel yüzünü gösterdi ve Fildişi 120. Dakikada golü buldu. Buldu ama yan hakem ofsayt gerekçesiyle buz gibi golü iptal etti. Toure’nin yıkılışı ve üzüntüsü karşısında burulmamak elde değildi. Sonuçta maç Cezayir’in üstünlüğüyle sona erdi. Son düdükle beraber otel yıkılacak zannettim. Çığlıklar, Cezayir marşları, tezahüratlar oteli inletiyordu. Koridora çıktığımda birçok odadan Cezayir bayraklarıyla dışarı fırlayan insanlar gördüm. Korna seslerinin duyulması da gecikmedi tabi.

10 sene öncesine kadar kimilerinin iç savaş, kimilerinin dış destekli terör diye nitelendirdiği olaylardan dolayı futbol kelimesini sadece Zidane’la anan Cezayir halkı, doğru düzgün bir ulusal ligi olmasa da artık futbola sıkı sıkıya tutunmuş. Güzel oyunu, ekonomik ve sosyal olarak ilerleyişlerinin sembolü, bayraktarı olarak görür konuma gelmiş. Mısır’ı olaylı maçlar sonunda yenerek, 24 sene sonra Dünya Kupası’na katılmaya hak kazanmasıyla taçlanmaya başlayan süreçte; en önemsiz galibiyetlerinde bile sokaklara taşan, sevinçlerini, belki de seslerini, Cezayir diye bir ulus olduğunu Dünya’ya duyurmaya çalışan bir halk gözlemliyoruz. Eğer şuan Cezayir’de değil de Türkiye’de olsaydım, maçı canlı olarak izle(ye)mez, futbolun bu kadar hayatla paralel olduğunu düşünemezdim. Ama şuan aklımda sadece bir düşünce var; bazen hayat futbolu canlandırıyor, bazen futbol hayatı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder