28 Haziran 2009 Pazar

Terminator 4: Salvation

Blogumuzda şu ana kadar belki sadece spor yazdık, ama blogu oluştururkenki amacımız yazar sayısını arttırarak konu çeşitliliğini de arttırmaktı. Yazar sayımızı yavaş yavaş arttırıyoruz, bu arkadaşlarımızın da yazılarını heyecanla beklemekle birlikte konu çeşitliliğini arttırmak adına ben de Terminator hakkında bir parça birşeyler yazmak istedim.

Herşeyden önce Terminator 4'ü Terminator fanatikleri olarak 1 ve 2 beklentisi ile izlememek gerek. 3'te de 1 ve 2'deki mantık vardı daha kötü bir Terminator filmi olmasına rağmen ama ilk 3 filmdeki konsept aynıydı; gelecekten bir robot John Connor'ı öldürmeye geliyor, gelecekten gelen başka bir robot (tansiyonu yüksek tutmak için korumaya gelen daha eski bir model oluyor) ise Connor'u korumaya çalışıyor. 3 film de aslında kovalamaca üzerine kurulu ve özellikle ilk 2 filmde gerilim çok yüksekti. 4. film ise biraz daha klasik tarzda bir aksiyon filmi görüntüsü içeriyor. Senaryo itibariyle çok güçlü olmamasına rağmen ve belli aksiyon filmi klişeleri içeriyor olmasına rağmen aksiyon sahnelerinin izleyici çok büyük ölçüde tatmin ettiğini düşünüyorum. Özellikle filmin başındaki helikopter sahnesini izledikten sonra "ben helikopterden düşmedim" demem bundan sonra, o derece güzel çekilmiş bir sahneydi. Marcus çok önemli bir karakterdi. Öneminin anlaşılması için film öncesinde 2 sezon süren ve 2. ve 3. film arasını anlatan Sarah Connor Chronicles'ın izlenilmesi gerekiyor.


Çocukluğu Terminator ile ve T800 oyuncakları için canını vermeye hazır bir şekilde geçen 3 arkadaş gittik filme T4 Salvation'ın vizyona girdiği ilk gün, mesai saati bitimi koşa koşa girdik sinema salonuna. Film esnasında 2 defa ağzımız kulaklarımızda birbirimize baktığımız sahneler oldu, büyülenmiş ve şaşırmış bir şekilde. 1.si film başındaki theme çalmaya başladığı zamandı, 2.si ise filmin sonlarına doğru çıkan sürprizdi! Film sonrası arkaplanda theme çalıp yazılar akarken filmi ve önceki filmlerle bağlantısını tartışırken bir süre sonra etrafımıza baktığımızda salonda önümüzdekiler dışında kimsenin kalmadığını fark ettik. 4-5 sıra önümüzde ise bizim gibi 4 kişi kendilerini dünyadan soyutlamış bir şekilde tartışıyorlardı. İşte o an 25 yaşını devirmiş ve iş hayatına girmiş insanlar olarak dışarıdan nasıl göründüğümüzü fark ettik ve deliler gibi gülmeye başladık. Anlaşılan 60 yaşına gelsek de içimizdeki geek'lik şu anki tazeliğiyle kalacak, hiçbir yere gitmeyecek..

Son olarak, nostalji...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder